Soru Görüş ve Önerileriniz İçin Aşağıdaki Formu Eksiksiz Doldurunuz
Mardin, Türkiye'nin güneydoğusundaki bir şehirdir. Türkiye'deki Mardin ilinin başkenti, eski kentinin Artuklu mimarisi ve düz ovalar üzerinde dik bir şekilde yükselen Dicle Nehri yakınlarındaki kayalık bir tepedeki stratejik konumu ile tanınır.
Biz sokakta yürürken çeşit çeşit dili bir arada duyduğumuz, “size ne kardeşim biz hep beraber misler gibi yaşayıp gidiyoruz” cümlesini yüzümüze güm diye çarpan, görsel olarak ise gerçekten kendine özgü şehirlere bayılıyoruz. İşte Mardin de tam olarak öyle bir şehir. Türkçe’nin bile türlü türlü versiyonunu duyduğunuz, Kürtçe’nin, Arapça’nın hatta kaybolmakta olan dillerden biri olan Süryanice’nin bile karşınıza çıktığı bir yer burası ve herkes birbirini o kadar kabul etmiş, tüm bu kültürler, diller, dinler o kadar güzel iç içe geçmiş ki, büyülenmemek, etkilenmemek elde değil.
Burayı görüp de “burası x şehrine benziyor” demezsiniz mesela, “X şehri Mardin’e benziyor” cümlesine döner o iş, çünkü Mardin’in uyandırdığı hisler, görüntüler kafanıza yerleşir ve bunları başka bir şehirde yaşamanız pek de ihtimalli değildir. O çarşının kaosunda dolaşırken, buranın insanıyla memleket kritiği yaparken ya da sisli bir Mardin akşamında sessizlik içinde yürürken gelen o duygular tamamen buraya özgü, başka bir yerde benzerini hissetmek mümkün değil. Düşünsenize, taa ilkokul yıllarından beri duyduğunuz o kalıplaşmış “Dicle ve Fırat arasında kalan medeniyetler beşiği Mezopotamya” cümlesinde bahsedilen yerin göbeğindesiniz, o cümlenin ağırlığı bile Mardin’i diğer şehirlerden ayırmaya yetiyor. (Mezopotamya
Yunanca iki nehir arasında kalan bölge demekmiş bu arada, kesin bilgi mi bilmiyoruz, öyle okuduk) Ülkenin batı taraflarında bir yerlerden oralara bakıp da “ayy çok istiyorum oraları görmeyi yaaa” demek başka bir şey, gidip orada dolaşıp da o havayı solumak ve gözlem yapmak bambaşka bir şey gerçekten.
Biz sokakta yürürken çeşit çeşit dili bir arada duyduğumuz, “size ne kardeşim biz hep beraber misler gibi yaşayıp gidiyoruz” cümlesini yüzümüze güm diye çarpan, görsel olarak ise gerçekten kendine özgü şehirlere bayılıyoruz. İşte Mardin de tam olarak öyle bir şehir. Türkçe’nin bile türlü türlü versiyonunu duyduğunuz, Kürtçe’nin, Arapça’nın hatta kaybolmakta olan dillerden biri olan Süryanice’nin bile karşınıza çıktığı bir yer burası ve herkes birbirini o kadar kabul etmiş, tüm bu kültürler, diller, dinler o kadar güzel iç içe geçmiş ki, büyülenmemek, etkilenmemek elde değil.
Burayı görüp de “burası x şehrine benziyor” demezsiniz mesela, “X şehri Mardin’e benziyor” cümlesine döner o iş, çünkü Mardin’in uyandırdığı hisler, görüntüler kafanıza yerleşir ve bunları başka bir şehirde yaşamanız pek de ihtimalli değildir. O çarşının kaosunda dolaşırken, buranın insanıyla memleket kritiği yaparken ya da sisli bir Mardin akşamında sessizlik içinde yürürken gelen o duygular tamamen buraya özgü, başka bir yerde benzerini hissetmek mümkün değil. Düşünsenize, taa ilkokul yıllarından beri duyduğunuz o kalıplaşmış “Dicle ve Fırat arasında kalan medeniyetler beşiği Mezopotamya” cümlesinde bahsedilen yerin göbeğindesiniz, o cümlenin ağırlığı bile Mardin’i diğer şehirlerden ayırmaya yetiyor. (Mezopotamya
Yunanca iki nehir arasında kalan bölge demekmiş bu arada, kesin bilgi mi bilmiyoruz, öyle okuduk) Ülkenin batı taraflarında bir yerlerden oralara bakıp da “ayy çok istiyorum oraları görmeyi yaaa” demek başka bir şey, gidip orada dolaşıp da o havayı solumak ve gözlem yapmak bambaşka bir şey gerçekten.
Bu İçerik Hakkında Ne Düşünüyorsunuz ?
Bu İçerik Hakkında Yorum Yapmak İstermisiniz ?
E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir
Gerçekten keyifli ve bilgilendirici bir yazı oldu. Yaz tatili için gideceğim Mardin şehrini artık daha iyi biliyorum. Tecrübelerinizden faydalanacağım. Çok teşekkür ederim...
Gerçekten keyifli ve bilgilendirici bir yazı oldu. Yaz tatili için gideceğim Mardin şehrini artık daha iyi biliyorum. Tecrübelerinizden faydalanacağım. Çok teşekkür ederim...